Prof. Dr. Oğuz Babüroğlu ile Sabancı Üniversitesi’nin 25 Yılı Üzerine

Prof. Dr. Oğuz Babüroğlu ile Sabancı Üniversitesi’nin 25 Yılı Üzerine

Prof. Dr. Oğuz Babüroğlu ile Sabancı Üniversitesi’nin 25 Yılı Üzerine


Sabancı Üniversitesi 25. yılını geride bırakırken, üniversitenin kuruluşundan bugüne hemen her adımında yer alan Prof. Dr. Oğuz Babüroğlu ile bir araya geldik. Kendisinin deyimiyle Sabancı Üniversitesi, “bir kurumdan ziyade, bir düşünme ve birlikte öğrenme biçimi” olarak tasarlandı. Bu söyleşide, yalnızca bir üniversitenin tarihini değil; bir geleceğin nasıl tasarlandığını, yaşatıldığını ve yeniden hayal edildiğini konuştuk.

Sabancı Üniversitesi’nde sizin için özel bir an ya da dönüm noktası nedir diye sorsak, nereden başlarsınız?


Hiç düşünmeden 1995 yılındaki o ilk arama konferansından başlarım. Üniversite henüz kâğıt üzerinde bir fikirdi. Japonya’dan Şili’ye, Mısır’dan İngiltere’ye birçok ülkeden gelen çok disiplinli bir grupla, üç gün boyunca “geleceğin üniversitesini” tasarladık. Öğrenciler, sanatçılar, mühendisler, siyasetçiler, sosyal bilimciler aynı çemberde yer aldı. Bu, klasik bir strateji çalışması değildi. Bir ortak akıl üretme süreciydi. Ve bence en büyük fark burada yatar: Sabancı Üniversitesi’nin temeli binalarla değil, hayal gücüyle atıldı.
Bu süreçte öğrendiğim en temel şey şu oldu: Eğer bir üniversitenin tasarımına en baştan katılımı ve çoğulculuğu yerleştirirseniz, o kurum sadece bilgi üretmez; dönüşüm yaratır. Sabancı Üniversitesi'nin modelinde “birlikte yaratalım ve geliştirelim” mottosunun vurgulandığı gibi bu kolektif aklın izlerini bugün hâlâ görebilmek, benim için büyük bir tatmin kaynağıdır.


Sabancı Üniversitesi’ni diğer üniversitelerden ayıran nedir? Yükseköğretime ne kattı sizce?


Türkiye’de ilk defa öğrencisine “önce keşfet, sonra karar ver” deme cesaretini gösteren bir üniversite kurduk. Program seçme özgürlüğü, Sabancı’nın yapısal farklılıklarından sadece biri. Ama bence daha önemlisi, bu üniversitenin kendisini de bir eylem araştırması projesi olarak tasarlamış olması.
Biz üniversiteyi, geleneksel bilgi aktarımı modeliyle değil; bilgiye birlikte katılma modeliyle kurguladık. Bu yalnızca sınıf içi öğrenmeye değil, kurumsal yönetişime de yansıdı. Stratejik planlamalarımızı bile arama konferanslarıyla yaptık. Kurum kültürümüz, katılımcı ve çoğulcu bir bilinçle şekillendi. Bugün hâlâ Sabancı Üniversitesi’nin herhangi bir biriminde alınan kararlarda bu katılımcı yaklaşımın izlerini görebilirsiniz.
Özetle, biz Sabancı’da bir “yükseköğretim sistemi” değil, bir “öğrenen organizma” kurduk. Ve bu yaklaşımın bugün Türkiye’de birçok üniversiteye ilham verdiğini görmek umut verici.


25 yılda üniversite nasıl bir yere geldi? Sizce başarının kaynağı neydi?


Bu başarıyı yalnızca dünya sıralamaları ya da araştırma çıktılarıyla ölçmek eksik olur. Evet, Sabancı Üniversitesi Asya’da ilk 100’de, sosyal bilimlerde dünya genelinde ilk 200 içinde yer alıyor. Ama bana kalırsa asıl başarı, Türkiye’de üniversite olmanın ne demek olduğunu yeniden tanımlamış olmamızdır. İki yıl içinde ana dalını değiştirme özgürlüğünü tam tamına yaşatabilen adaptif bir sistem olması, toplumsal duyarlılık projesini her öğrencinin yapıyor olması, öğretim üyesi başına düşen sözleşmeli sanayi projeleri gelirlerinin en yüksek düzeyde olması an girişimci ve yenilikçi Üniversite sıralamalarını hep en tepe üç içerisinde tamamlaması Üniversite tanımında yeni bir paradigma yaratmıştır.
Sabancı Üniversitesi, öğrencisini sadece bir meslek için değil, bir dönüşüm için yetiştiriyor. Girişimcilik, toplumsal sorumluluk, etik farkındalık gibi kavramlar burada sadece ders içeriği değil, yaşantının ta kendisi. Ayrıca Executive Development Unit (EDU) ile Türkiye’nin en büyük şirketlerine 17 kurumsal akademi kurduk. Yani üniversite, sadece sınıfta değil, iş dünyasında da dönüşüm yarattı. Bu etkileşim alanı, Türkiye’de başka hiçbir kurumda bu ölçekte oluşmadı ve EDU’yu Financial Times ranking’lerinde “customized executive education” kategorisinde dünyada 34. sıraya taşıdı.


Bu 25 yıla dair tek bir mesaj vermek isteseniz, ne olurdu?


Bu üniversite bir başarı öyküsünden çok, bir tasarım felsefesidir. Bilginin yalnızca aktarılmadığı, birlikte üretildiği; kararların sadece yukarıdan alınmadığı, birlikte arandığı bir modelin yaşatılabileceğini kanıtladık. Eğer 25 yıl önce kurduğumuz bu yapı, bir kişiye bile “ben de dönüşümün parçası olabilirim” hissini verdiyse, bu yeterlidir. Ama ben bunun çok daha ötesinin yaşandığını biliyorum.
Peki, gelecek 25 yıl için nasıl bir Sabancı Üniversitesi hayal ediyorsunuz?
Dünyanın ve kurumlarının kabuk değiştireceği yeni düzende Sabancı Üniversitesi’ni yalnızca Türkiye’nin değil, dünyanın dönüşüm okulu olmasını hayal ediyorum. Bugün mART programıyla C-seviyesi yöneticileri eylem araştırması temelli liderliğe hazırlıyoruz. Yarın bu modeli uluslararası ortak doktora programlarına, inovasyon merkezlerine ve küresel sivil toplum projelerine taşıyabiliriz.
Özellikle sürdürülebilirlik, dijital dönüşüm ve eşitlik sağlaması gereken sosyal adalet konularında, Sabancı’nın bir referans merkezi haline gelmesi gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin bu kurumlara değil sadece “bilgi” sunan; aynı zamanda “vizyon” sunan üniversitelere ihtiyacı var. Sabancı bunu yapabilir. Ve yapacaktır.
2049 yılında, “dönüşümde dünya lideri üniversite” denildiğinde akla gelen ilk 5 üniversiteden biri Sabancı olabilir. Çünkü biz hâlâ birlikte öğrenmeye, birlikte tasarlamaya ve birlikte dönüşmeye inanıyoruz.


Prof. Dr. Oğuz Babüroğlu ile Sabancı Üniversitesi’nin 25 Yılı Üzerine

 

Prof. Dr. Oğuz Babüroğlu ile Sabancı Üniversitesi’nin 25 Yılı Üzerine